30 yaşına gelince bazı şeyleri daha net fark ediyorsun.
Cilt biraz soluyor...
Eklem hafif kıtırdıyor...
Bir yokuş çıkıyorsun, diz “ben bu konuda danışılmadım” diyor.
Ama en önemlisi şu:
Sabahları kalkmak zorlaşıyor.
Ve kafanda şöyle bir cümle dolanıyor:
“Ben ne zaman bu kadar yoruldum?”
Şaka değil.
Çünkü vücut zamanla az üretmeye başlıyor.
Kolajen mesela.
20 yaşında bol bol vardı.
Ama sonra azaldı.
Cilt eskisi kadar gergin değil, saç uçları kırılıyor, tırnaklar zayıf.
İşin kötüsü ruh da yoruluyor, vücutla birlikte.
İnsan bir noktadan sonra sadece nemlendirici sürerek toparlayamıyor.
İçeriden de beslemek gerekiyor.
Ve hayır, burada "hap alın, kolajen takviyesi yapın" demeyeceğim.
Benim yöntemim daha klasik:
Evet, ciddi söylüyorum.
Kolajen dendiğinde akla ilk gelen şey o pahalı serumlar değil,
bir tabak kelle paça çorbası olmalıydı.
Çünkü gerçek kolajen hayvansal bağ dokusunda, kemikte, ilikte.
Bunu en doğal, en saf haliyle almak istiyorsan:
uzun uzun kaynamış bir kelle paça çorbası, ilik ilik fayda.
Sadece eklemler için değil.
Cilt yenilenmesi, bağışıklık, bağırsak duvarı…
Ve evet, ruh.
Bir tas çorba içerken o sıcaklık var ya…
İşte o da bir şeyleri iyileştiriyor.
Ben bu yazıyı yazarken saat 02:45.
Bergama’da hâlâ kaynayan kazanlar var.
Bir yerde kelle paça kaynıyor, biliyorum.
Adres sormadın ama vereyim:
Mezopia Soup & Dessert
Her gece 20:00 – 05:30 arası açık.
Sadece çorba değil, iyi gelen bir şey arayanlara.
🎯 Son Söz:
Kolajen eksikliği sadece cilde değil, hayata da işler.
Bir gün bakarsın aynada göz altların biraz çökmüş.
Ama aslında eksik olan şey…
Belki de bir tabak sıcak çorbadır.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunu bekliyorum!
Bu yazıyla ilgili düşüncelerini, eklemek istediklerini ya da kendi deneyimlerini aşağıya yazabilirsin.
Soruların varsa seve seve cevaplarım.
Beraber daha fazlasını öğrenmek için yorumlarda buluşalım!